--DEYİMLER (IDIOMS)--

Idioms

Sitemizin bu bölümünde İngilizce deyimler (idioms) konusunu göreceğiz. İyi İngilizce anlayabilmek ve iyi konuşabilmek için gramer kurallarını bilmenin yanında, Bu dilde geniş bir kullanım alanı olan deyimleri de iyi bilmek gerekmektedir. Çünkü deyimler, gerek yazı dilinde, gerekse konuşma dilinde çok önemli yer tutmaktadır.

Deyimlerin Anlamları

Deyimler (idioms) iki veya daha fazla kelimenin birleşerek, asıl anlamlarından farklı bir anlam taşıması ile oluşurlar.
Bu kelime grupları çoğunlukla, bir fiille bir edat veya bir fiille bir zarftan meydana gelirler.

Türkçemizde de çok çeşitli deyimler kullanırız. “İki ayağım bir pabuça girdi.” “Eteklerim tutuştu” gibi sözler birer deyimdirler. Örneğin, birisinin çok kızgın olduğunu anlatmak için “Küplere bindi” deriz.

Türkçeyi iyi bilmeyen, henüz öğrenme durumunda olan bir yabancı bu sözü duyduğu zaman, adamın hakikaten bir küp üzerine bindiğini hayal eder ve hiç bir anlam çıkaramaz.

İngilizce çalışan öğrencilerin de bu duruma düşmemeleri için, deyimler konusunu çok iyi öğrenmeleri gerekir.


İngilizce deyimler ve anlamları


She spilled the beans. (She revealed a secret.)
O, fasulyeleri döktü. (O, sırları açıkladı.)

Bu cümle İngilizce’de çok sık kullanılan bir deyimdir.





Örneğin; I put the book on the table.
Kitabı masanın üzerine koydum.

dediğimiz zaman, fiilin anlamında hiç bir değişiklik olmamıştır ve bu fiilin normal kullanılışıdır. Yani deyim değildir.

Fakat, I put my coat on.
Ceketimi giydim.

dediğimiz zaman, fiilin anlamı “koymak” değil “giymek” olmuştur. Fiilin anlamı değiştiği için burada “put on” bir deyimdir. Böyle kullanışa da idiomatic kullanılış diyoruz.

Deyimler İle İlgili Ayrıntılar

Fiillerle birlikte kullanılan edat veya zarflar her zaman fiilin anlamını değiştirmezler.

Ayşe looks up to the sky.
Ayşe gökyüzüne bakar.                Normal kullanış

Teenagers look up all the famous singers.
Gençler bütün ünlü şarkıcılara hayranlık duyarlar.     Idiomatic kullanış

He went out of the room.
O, odadan dışarı çıktı.          Normal kullanış

He goes out every night.
O, her gece çıkar. (Gezmeye gider.)         Idiomatic kullanış

Sayfamızda, İngilizce deyimler, Türkçe anlamları ve açıklamaları ile yer almaktadır. SÜREKLİ KONTROL EDİLEREK GÜNCELLENMEKTEDİR. Deyimler alfabetik sıra ile verilmiştir  ve cümle içinde nasıl kullanıldıklarını gösteren birer örnek cümle ile birlikte gösterilmektedir. Aşağıdaki harflere tıklayarak, deyimleri inceleyebilirsiniz.

A

A harfi ile başlayan deyimler

Account for: Hesap vermek
Ali has to account to his father for the money he gives him for school expenses.
Ali okul masrafları için babasının ona verdiği paranın hesabını vermek zorundadır.

Acknowledge receipt of: Alındı bildirimi
I acknowledged receipt of a registered letter.
Taahhütlü bir mektubun alındığını bildirdim.

Act for some one: Birinin vekili olmak
My brother is acting for me.
Kardeşim bana vekâlet ediyor.

Act up: Etkilemek
This medicine acts up the heart.
Bu ilaç kalbi etkiler.

Allow for: Hesaba katmak
I always buy big shoes for my son to allow for growth.
Oğlumun büyümesini hesaba katarak daima büyük ayakkabılar alırım.

Answer back: Ters cevap vermek
The little boy answered his mother back.
Küçük çocuk annesine ters cevap verdi.

Answer the door: Kapıya bakmak
He answered the door at once when Ayşe rang the bell.
Ayşe zili çaldığı zaman, o hemen kapıyı açtı.

Answer to: Uymak
He answers to your description.
O, tarifinize uyuyor.

Apply for: Başvurmak
He applied for a new job.
O, yeni bir iş için başvurdu.

Arrive upon: Çıkagelmek
He arrived upon the meeting as we were close to leave.
O, ayrılacağımız sırada toplantıya çıkageldi.

As soon as: Hemen, olur olmaz
He started as soon as he received the news.
O, haberleri alır almaz, hareket etti.

As well.........da, ...........dahi
He gave me advice and money as well.
O, bana öğüt verdiği gibi para da verdi.
Ask after someone: Birini sormak
He asked after your brother’s health.
O, kardeşinizin sağlık durumunu sordu.
Ask for: Sormak
He asked for the nearest Posf Office.
O, en yakın postaneyi sordu.

Ask someone in (up, down): Birisini içeri davet etmek
I asked my friend in.
Arkadaşımı içeri çağırdım.

Ask a priseBir fiyat istemek
Did you ask a prise for the house?
Ev için bir fiyat istediniz mi?
Ask for trouble: Bela aramak
You are asking for trouble behaving like this.
Böyle davranmakla bela arıyorsunuz.


B

B harfi ile başlayan deyimler

Back down: iddiasından vazgeçmek 
The public prosecutor has backed down.
Savcı iddiasından vazgeçti.

Back out: Dönmek, geri gitmek
He backed out of his promise.
O, verdiği sözden döndü.

Back up: Lehinde söylemek
I backed up him at the court.
Mahkemede onun lehine konuştum.

Bale out: Paraşütle atlamak
I am sure I can’t bale out.
Eminim paraşütle atlayamam.

Bank up: Yığmak, yığılmak
He banked up tiles for his house.
O, evi için kiremit yığdı.

Be up to: Bağlı olmak
It is up to you to learn another language.
Diğer bir dil öğrenmek size bağlıdır.

Bear oneself well: 
1) Vücudunu dik tutmak
2) Hal ve hareketi iyi olmak

1) Ballerians bear themselves well.
Balerinler bedenlerini dik tutarlar.
2) A good student bears always well.
Çalışkan bir öğrencinin hal ve hareketi daima iyi olur.

Beat back, beat off: Püskürtmek
Our army beated back the enemy.
Ordumuz düşmanı püskürttü.

Beat inKırıp geçmek
The bull beated in the grating.
Boğa parmaklığı kırıp geçti.

Bell the cat: Kimsenin yanaşamadığı tehlikeli bir işi üzerine almak
Our group climbed the mountain but our guide had to bell the cat twice.
Grubumuz dağa tırmandı, kılavuzumuz ise iki defa çok tehlikeli işleri üzerine almak zorunda kaldı.

Beyond doubt: Şüphe götürmez
Beyond doubt our team is the best.
Takımımızın en iyi olduğu şüphe götürmez.

Beyond words: Tarif edilmez
Her beauty is beyond words.
Onun, güzelliği tarif edilmez.

Bind over: Cezayı ertelemek
The judge binded over his fine.
Hakim onun cezasını erteledi.

Blow down: Devirmek, yere yatırmak
The wind blew down all the trees.
Rüzgâr bütün ağaçları devirdi.

Blow in: Uğramak
The circus blows in once a year to our town.
Sirk yılda bir defa kasabamıza uğruyor.

Blow off: Rüzgârdan uçmak
The roof of his home has blown off.
Evinin damı rüzgârdan uçtu.

Board out: Pansiyona vermek
We boarded out our house in Bodrum.
Bodrum’daki evimizi pansiyona verdik.

Board up: Tahta ile kapatmak
He boarded up the hole in the wall.
O, duvardaki deliği tahta ile kapattı.

Body and soul: Bütün varlığı ile
He helped our construction body and soul.
O, inşaatımıza bütün varlığı ile yardım etti.

Boil over: Kaynayıp taşmak
The milk has boiled over.
Süt kaynayıp taştı.

Boil up: Kaynayıp kabarmak
The milk has boiled up.
Süt kaynayıp kabardı.

The boot is on the other leg: Durum tam aksi
Don’t try this solution the boot is on the other leg.
Bu çözümü hiç deneme, çünkü durum tam aksi.

Border on: Bitişik olmak
His house is bordering on ours.
Onun evi bizimkine bitişiktir.

Born tired: Doğuştan tembel ve uyuşuk
Some students are born tired.
Bazı öğrenciler doğuştan tembel ve uyuşuktur.

Bound away: Zıplayarak gitmek
Kangaroos bound away.
Kangurular zıplayarak giderler.

Bowl along: Hızla gitmek
Race cars bowl along.
Yarış arabaları hızlı gider.

Bowl out: Birini oyun dışı yapmak
During the game the referee bowled out our best man.
Oyun sırasında hakem en iyi adamımızı oyun dışı bıraktı.

Bowl over: Devirmek, düşürmek
The naughty boy has bowled over our vase.
Yaramaz çocuk vazomuzu devirdi (düşürdü).

Break down: Kırmak, bozmak, kırılmak, bozulmak
His car broke down on the road.
Onun arabası yolda bozuldu.

Bring into action: Harekete geçirmek
The engine brings into action the long train.
Lokomotif uzun treni harekete geçiriyor.

Bring forth: Doğurmak, meydana çıkarmak, mahsul vermek
Rain brings forth good crop.
Yağmur iyi mahsul verdirir.

Bring on: Neden olmak, sahneye koymak
Inattention brings on accidents.
Dikkatsizlik kazalara neden olur.

Bring up: ileri sürmek, büyütmek, yaklaştırmak
He brought prooves up against the criminal.
O, katil aleyhine deliller ileri sürdü.

[A] bull in a china shop:Patavatsız adam
At the meeting he acted like a bull in a china shop.
Toplantıda patavatsız bir adam gibi hareket etti.

Buoy up: Ümit vermek, cesaret vermek
The doctors buoy always up their patients.
Doktorlar her zaman hastalarına ümit verirler.

Burn out: Tamamen yanmak
His house was completly burned out.
Onun evi tamamen yanmıştı.

Burst with: Kendi kendini yemek
Waiting for your news, I was bursting with impatience.
Sizden haber beklerken, sabırsızlıktan içim içimi yiyordu.

Buy in: Stok etmek
When it is snowing people like to buy in bread.
Kar yağdığında halk, ekmek stok etmeyi sever.

Buy off: Para vererek kurtulmak
If a bagger bothers me, I buy him off.
Bir dilenci beni rahatsız ederse, para vererek ondan kurtulurum.

Buy outHissesini satın almak
I bought out my friend’s share.
Arkadaşımın hissesini satın aldım.

Buzz aboutÖteye beriye telaşla gidip gelmek
Waiting for the birth of his child he was buzzing about in the hospital.
O, çocuğunun doğumunu beklerken hastane içinde telaşla gidip geliyordu.


DEYİMLERİN DEVAMI İÇİN


C HARFİ İLE BAŞLAYANLAR İÇİN "C" DEYİMLERİ

D HARFİ İLE BAŞLAYANLAR İÇİN "D" DEYİMLERİ
E HARFİ İLE BAŞLAYANLAR İÇİN "E" DEYİMLER
F HARFİ İLE BAŞLAYANLAR İÇİN "F" DEYİMLER
G HARFİ İLE BAŞLAYANLAR İÇİN "G" DEYİMLER
H HARFİ İLE BAŞLAYANLAR İÇİN "H" DEYİMLER
I HARFİ İLE BAŞLAYANLAR İÇİN "I" DEYİMLER
J HARFİ İLE BAŞLAYANLAR İÇİN "J" DEYİMLER
K VE L HARFİ İLE BAŞLAYANLAR İÇİN "K ve L" DEYİMLER
M HARFİ İLE BAŞLAYANLAR İÇİN "M" DEYİMLER
P HARFİ İLE BAŞLAYANLAR İÇİN "P" DEYİMLER
Q HARFİ İLE BAŞLAYANLAR İÇİN "Q" DEYİMLER
R HARFİ İLE BAŞLAYANLAR İÇİN "R" DEYİMLER
S HARFİ İLE BAŞLAYANLAR İÇİN S" DEYİMLER
T HARFİ İLE BAŞLAYANLAR İÇİN "T" DEYİMLER
V HARFİ İLE BAŞLAYANLAR İÇİN "V" DEYİMLER
W HARFİ İLE BAŞLAYANLAR İÇİN "W" DEYİMLER
Y VE Z HARFİ İLE BAŞLAYANLAR İÇİN "Y ve Z" DEYİMLER

Yorumlar

Popüler Yayınlar