D İLE BAŞLAYAN DEYİMLER
Deal in: ......... işiyle meşgul olmak, ......... ticaretini yapmak
He will deal in cars in his new shop.
O, yeni dükkânında araba ticareti ile meşgul olacak.
Deal with:
1) ........ ile alış veriş etmek
2) Cezalandırmak
3) ilgilenmek, incelemek
4) Uğraşmak, çözmek
1- They’ve been dealing with each other for years.
Yıllardan beri birbirlerinden alış veriş ediyorlar.
2- I’ll deal with you later.
Sizi sonra cezalandıracağım.
3- We are dealing with that subject for the time being.
Bu sırada bu konu ile ilgileniyoruz.
4- Deal with your own business!
Kendi işinle uğraş!
Depend on/upon:
1) Bağlı olmak, muhtaç olmak
2) Güvenmek, inanmak, birinden emin olmak
1- Your success depends on your study.
Başarınız çalışmanıza bağlı.
2- Can we depend on your words?
Sözünüze güvenebilir miyiz?
Die away: Gücünü yitirmek
The sound that was coming behind the wall died away.
Duvarın arkasından gelen ses gücünü yitirdi (zayıfladı).
Die down: Azalmak, yavaş yavaş kesilmek, hafifleyip kaybolmak
His anger will die down soon.
Onun, kızgınlığı kısa süre sonra yavaş yavaş geçecek.
Die for: Özlemini çekmek, çok istemek
I’m dying for chocalate now.
Şu anda canım çok çikolata istiyor.
Die of: ....... den dolayı ölmek
She died of tuberculosis.
O, veremden öldü.
Die off: Ölüp gitmek
The leaves die off in autumn.
Sonbaharda yapraklar ölüp gider.
Die out: Sona ermek, modası geçmek, tükenmek, nesli kaybolmak, yavaş yavaş ortadan kalkmak
They are trying to save pandas from dying out.
Panda neslinin tükenmemesine çalışıyorlar.
Disagree with: Aynı görüşte olmamak, ...... ile uyuşmamak
Even best friends sometimes disagree with each other.
En iyi arkadaşlar bile bazen birbirleriyle aynı görüşte olmazlar.
Do one’s best: Elinden geleni yapmak
I am doing my best to get good grades.
iyi notlar almak için elimden geleni yapıyorum.
Do good: iyi gelmek, faydası olmak
I hope this medicine will do me good.
Bu ilâcın bana iyi geleceğini umarım.
Do over:
1) Yeniden dekore etmek
2) Baştan yapmak
1- I think the bathroom needs doing over.
Banyonun yeniden dekore edilmesi gerektiği kanısındayım.
2- I will do over my homework again because I spilled ink on the first one.
Birincisinin üzerine mürekkep döktüğümden ödevimi yeniden yapmam gerekiyor.
Do without: ....... sız yapmak, yokluğuna katlanmak
I can’t do without chocolate.
Çikolatasız yapamam.
Draw back:
1) Geri çekilmek, geri çekmek, perde açmak
2) Vazgeçmek
1- The army drew back because of the cold.
Soğuk yüzünden ordu geri çekildi.
2- Her drawing back at the last moment was a shame.
Onun, son anda vazgeçişi ayıp oldu.
Draw on: Yaklaşmak
The little girl in the woods got afraid as the night drew on.
Ormandaki küçük kız, gece yaklaştıkça korkmaya başladı.
Draw up:
1) Durmak
2) Düzenlemek, yazmak
1- The truck drew up in the front of the factory.
Kamyon fabrikanın önünde durdu.
2- The lawyer hasn’t drown up the agreement yet.
Avukat anlaşmayı henüz düzenlemedi.
Dream of: Hayal etmek
I often dream of travelling through space.
Uzayda yolculuk ettiğimi sık sık hayal ederim.
Dream about: Düşünmek
I always dream about you.
Hep sizi düşünüyorum.
Dress up: Şık giyinmek, özel giysiler giymek
Haven’t you dressed up for the masquerade yet?
Maskeli balo için hâlâ giyinmediniz mi?
Drink up: Dibine kadar içmek, içip bitirmek
I drink up a big glass of orange juice every day.
Her gün büyük bir bardak portakal suyu içiyorum.
Drive at: Demek istemek
I can’t really understand what he’s driving at.
Ne demek istediğini gerçekten anlayamıyorum.
Drive up to: Gelmek, yanaşmak
She drove up to the garage door.
O, garajın kapısına yanaştı.
Drop in: Habersiz ziyaret etmek, uğramak
Don’t forget to drop in on me tonight.
Bu gece bana uğramayı unutmayın.
Drop off:
1) Uykuya dalmak
2) Azalmak
3) Taşıttan inmek
1- It is impossible to drop off in that noise.
Bu gürültüde uykuya dalmak imkânsız.
2- I’m afraid that the sales are dropping off.
Korkarım ki satışlar azalıyor.
3- I am going to drop off here.
Ben burada ineceğim.
Drop out of: Ayrılmak, çıkmak, bırakmak
She dropped out of the race when she hurt her knee.
O, dizini incittikten sonra yarışı bıraktı.
Drop somebody a line: Mesaj bırakmak, bir iki satır yazmak
Drop me a line if you leave before me.
Benden önce ayrılırsanız bana bir mesaj bırakın.
Dry out: Kurutmak
I couldn’t wear my blue socks because they didn’t dry out.
Kurumadıkları için mavi çoraplarımı giyemedim.
Dry up: Kurumak, kurutmak, suyu çekilmek
The streets dried up soon after the rain.
Sokaklar yağmurdan hemen sonra kurudular.
He will deal in cars in his new shop.
O, yeni dükkânında araba ticareti ile meşgul olacak.
Deal with:
1) ........ ile alış veriş etmek
2) Cezalandırmak
3) ilgilenmek, incelemek
4) Uğraşmak, çözmek
1- They’ve been dealing with each other for years.
Yıllardan beri birbirlerinden alış veriş ediyorlar.
2- I’ll deal with you later.
Sizi sonra cezalandıracağım.
3- We are dealing with that subject for the time being.
Bu sırada bu konu ile ilgileniyoruz.
4- Deal with your own business!
Kendi işinle uğraş!
Depend on/upon:
1) Bağlı olmak, muhtaç olmak
2) Güvenmek, inanmak, birinden emin olmak
1- Your success depends on your study.
Başarınız çalışmanıza bağlı.
2- Can we depend on your words?
Sözünüze güvenebilir miyiz?
Die away: Gücünü yitirmek
The sound that was coming behind the wall died away.
Duvarın arkasından gelen ses gücünü yitirdi (zayıfladı).
Die down: Azalmak, yavaş yavaş kesilmek, hafifleyip kaybolmak
His anger will die down soon.
Onun, kızgınlığı kısa süre sonra yavaş yavaş geçecek.
Die for: Özlemini çekmek, çok istemek
I’m dying for chocalate now.
Şu anda canım çok çikolata istiyor.
Die of: ....... den dolayı ölmek
She died of tuberculosis.
O, veremden öldü.
Die off: Ölüp gitmek
The leaves die off in autumn.
Sonbaharda yapraklar ölüp gider.
Die out: Sona ermek, modası geçmek, tükenmek, nesli kaybolmak, yavaş yavaş ortadan kalkmak
They are trying to save pandas from dying out.
Panda neslinin tükenmemesine çalışıyorlar.
Disagree with: Aynı görüşte olmamak, ...... ile uyuşmamak
Even best friends sometimes disagree with each other.
En iyi arkadaşlar bile bazen birbirleriyle aynı görüşte olmazlar.
Do one’s best: Elinden geleni yapmak
I am doing my best to get good grades.
iyi notlar almak için elimden geleni yapıyorum.
Do good: iyi gelmek, faydası olmak
I hope this medicine will do me good.
Bu ilâcın bana iyi geleceğini umarım.
Do over:
1) Yeniden dekore etmek
2) Baştan yapmak
1- I think the bathroom needs doing over.
Banyonun yeniden dekore edilmesi gerektiği kanısındayım.
2- I will do over my homework again because I spilled ink on the first one.
Birincisinin üzerine mürekkep döktüğümden ödevimi yeniden yapmam gerekiyor.
Do without: ....... sız yapmak, yokluğuna katlanmak
I can’t do without chocolate.
Çikolatasız yapamam.
Draw back:
1) Geri çekilmek, geri çekmek, perde açmak
2) Vazgeçmek
1- The army drew back because of the cold.
Soğuk yüzünden ordu geri çekildi.
2- Her drawing back at the last moment was a shame.
Onun, son anda vazgeçişi ayıp oldu.
Draw on: Yaklaşmak
The little girl in the woods got afraid as the night drew on.
Ormandaki küçük kız, gece yaklaştıkça korkmaya başladı.
Draw up:
1) Durmak
2) Düzenlemek, yazmak
1- The truck drew up in the front of the factory.
Kamyon fabrikanın önünde durdu.
2- The lawyer hasn’t drown up the agreement yet.
Avukat anlaşmayı henüz düzenlemedi.
Dream of: Hayal etmek
I often dream of travelling through space.
Uzayda yolculuk ettiğimi sık sık hayal ederim.
Dream about: Düşünmek
I always dream about you.
Hep sizi düşünüyorum.
Dress up: Şık giyinmek, özel giysiler giymek
Haven’t you dressed up for the masquerade yet?
Maskeli balo için hâlâ giyinmediniz mi?
Drink up: Dibine kadar içmek, içip bitirmek
I drink up a big glass of orange juice every day.
Her gün büyük bir bardak portakal suyu içiyorum.
Drive at: Demek istemek
I can’t really understand what he’s driving at.
Ne demek istediğini gerçekten anlayamıyorum.
Drive up to: Gelmek, yanaşmak
She drove up to the garage door.
O, garajın kapısına yanaştı.
Drop in: Habersiz ziyaret etmek, uğramak
Don’t forget to drop in on me tonight.
Bu gece bana uğramayı unutmayın.
Drop off:
1) Uykuya dalmak
2) Azalmak
3) Taşıttan inmek
1- It is impossible to drop off in that noise.
Bu gürültüde uykuya dalmak imkânsız.
2- I’m afraid that the sales are dropping off.
Korkarım ki satışlar azalıyor.
3- I am going to drop off here.
Ben burada ineceğim.
Drop out of: Ayrılmak, çıkmak, bırakmak
She dropped out of the race when she hurt her knee.
O, dizini incittikten sonra yarışı bıraktı.
Drop somebody a line: Mesaj bırakmak, bir iki satır yazmak
Drop me a line if you leave before me.
Benden önce ayrılırsanız bana bir mesaj bırakın.
Dry out: Kurutmak
I couldn’t wear my blue socks because they didn’t dry out.
Kurumadıkları için mavi çoraplarımı giyemedim.
Dry up: Kurumak, kurutmak, suyu çekilmek
The streets dried up soon after the rain.
Sokaklar yağmurdan hemen sonra kurudular.
Yorumlar
Yorum Gönder